Finliler doğayla içiçe olsalar da, insanlarına ve dünyaya nelere sahip olduklarını ve bunları nasıl değerlendirdiklerini gerçekten de iyi sunmayı başarmışlar. Aslında, ne yalan söyleyeyim, fuar merkezinin bir hayli boş olacağını, ve şehirli biri olarak bir hayli sıkılacağımı zannetmiştim. Meğer fuarın kapıları saat 10:30'da açılmış ve açıldığından beri ziyaretçi akınına uğruyormuş. Özellikle okulların düzenlediği ziyaretler ; hatta doğal ve organik ürünleri alabilmek için sıraya girmiş insanlarla doluydu. Fiyatları hiç ucuz değil, ancak doğal ürünlere ciddi rağbet vardı (ellerinde torbalarca alışveriş yapan insanlara dikkat etmemek mümkün değil).
Sanırım bir ülkenin kültürünü tanımak için böyle organizasyonlara sık sık gitmek lazım. Çünkü, gerçekten de şehirlerinin vitrinlerinden bir toplumun kültürünü algılamak mümkün değil (vitrinler yanıltıcıdır).
Hayvancılık Finlandiya'da bir hayli yaygın. Kapalı kümeslerde ve çiftliklerde ekseri büyükbaş hayvancılık ve mandıracılık yapılsa da, Finlandiya'nın Lapland tabir edilen kuzey bölgelerinde geyik, lama hayvancılığı da yapılmakta. Hatta, duyduğum kadarıyla neredeyse insan popülasyonunun yarısı kadar geyik varmış. Geyikten ne mi oluyor ? Tabii ki de eti ve kürkü değerkendiriliyor. Hayvanın boynuz ve kemiklerinden de takı, süs eşyası, geleneksel alet edavat bile yapılıyor. İklim şartlarının uygunluğundan ve yününün çok değerli olmasından dolayı da son zamanlarda llama ve alpaca üretimi de bir hayli ilerlemiş.
Dahası, ülkenin soğuk ikliminden ve doğal bitki örtüsünün yoğunluğundan dolayı, hereford sığırları yetiştiriliyor. Özellikle bahar ayından sonbaharın sonuna kadar (takriben 4 ay) süren zamanı hiç boşa harcamayarak, yabani yemiş ve doğal mantar, bitki, bitkisel yağlar, baharatları da toplamayı ihmal etmiyorlar
(Dikkat: Finlandiya'nın %70'i ormanlık bölge olup, ortalama 30 çeşit yabani yemiş barındırmaktadır. Ülkenin yasaları gereği, "eğer bu ülkedeysen, istediğin kadar toplayabilirsin" yasası vardır. Yani, çık doğaya istediğin kadar topla. Hatta mevsimsel olarak yakın ülkelerden bir çok yabancı sadece bu yemişleri toplamak üzere geliyormuş.)
Yabani yemiş konusu aslında bir hayli ilgi çekici ve karlı bir konu, o yüzden başka bir makalemde bu konuya değineceğim.
Aslında bu fuarda bir çok bize ters düşen hatta bizim yaptığımız bazı şeyleri hor görenlerin yaptıkları kötü şeyleri de öğreniyorum. Standları gezerken bir stand konserve ürünler satıyordu. Yakından bakınca şoke oldum. Hadi konserve geyik etini anladım da...Konserver AT ETİ, AYI ETİ, EŞEK ETİ de mevcutmuş.... Hatta yıllardır da AVRUPANIN bir çok ülkesinde tükemi de mevcutmuş. Yakın zamanda Finlandiya'da AT ETİ'nin üretimi yasaklanmış olsa da hala AYI, KURT dahası TİLKİ eti tüketiliyormuş. At etini kendileri artık üretemediklerinden dolayı Polonya, İtalya gibi ülkelerde üretiliyormuş meğer ! Daha fazla bilgi için Tıklayın.
Sen tut Türkiye'deki sakatat üretimine, kokoreçe filan laf at, ondan sonra da AB'nin çoğunluğunda gel de at, eşek, ayı gibi uygun olmayan hayvanları tıkın...
Diğer yandan, daha önce haberim olan ancak, bu fuarda yer almamasını ümit ettiğim şeyler de vardı. Finlandiya, ciddi bir doğa korumacısı, hayvan haklarına saygı duyan ve koruyan bir ülke olsa da, ne yazık ki hala bu ülkede ciddi miktarlarda kürk çiftlikleri mevcut.
Ve tabii bu fuar da yerli üretimlerini sunan bir fuar olduğundan bu vahşiler için de bölüm ayırmışlardı. Tabii çok fazla ziyaretçileri yoktu, hatta ilgili mekanın ne olduğunu farkedenler çocuklarına hayvanları gösterdikten sonra bir an önce oradan uzaklaşıyorlardı.
Bir doğa savunucusu olarak ilgili mekanı farkettiğimde tüylerim diken diken oldu. Dahası, böyle doğaya saygı gösteren, her imkanda bunu belli eden bir ülke hala bu vahşete nasıl izin verirdi ? Tamam, belki 40-50 yıl öncesinde milli hasılatı süper değilken, katkısı olabilirdi, ancak artık 21. yüzyılda, bırakın Avrupayı, dünyanın milli gelir olarak ilk 5'inde yeralan bir ulusun böyle bir şeye hala destek veriyor olması çok şaşırtıcı. İçimden gelmese de, eşim kolumdan "ne olur gitme oraya" diye yalvarsa da, gerçekleri sizlerle paylaşmak için giderek bir kaç poz çekebildim...Ama çekerken o pozları o hayvanlara bakamadım...Çıktığımda eşim gözlerimdeki yaşları sildi...
İlgili mekanın görevlisi olan kadın, benim yakından çekim yapmama engel olmak için "fazla yaklaşma, saldırırlar dedi. Tabii hemen lafı yapıştırdım "Sizlerden daha vahşi değillerdir herhalde!"...
Bu arada tabelada yazan Turkiselaimet'in Türklükle hiç bir alakası yoktur. Onların dilinde her nedense bu işe bu isimi vermişler (Turku kentinden olabilir, emin değilim). Yani sadece isim benzerliği sanırım.
Merak ettiğim bir konu da, her osuruktan teyyare şeyi olay yapan PETA olsun, Greenpeace olsun neredeler ? Helsinki kentinin merkezinde böyle bir şey oluyor ama etraflarında kimseler yok. Neredesiniz ? Hava mı çok soğuk yoksa ? :))
Diğer bir holü de sadece ormancılık üzerine ayırmışlar. Malum, Finlandiya'nın 80%'i ormanlarla kaplı olup, milli gelirin büyük bir kısmı halen ormancılıktan gelmekte. Discovery kanalında bile ormancıların belgesellerini dahi seyredemeyecek kadar ormanları ve doğayı seven biri olarak bu bölümü es geçtik.
Ancak sonradan agronomistlerden aldığım bilgiye göre, Finlandiya'da bu konuda neredeyse 50 yıldır ağaç kesimlerine paralel olarak ağaç dikimleri yapılıyormuş. Tabii ki sorum şu: "Ağaçların yetişmesi, kesim hızınıza yetişebiliyor mu ?", - hiç sanmıyorum.
Cık, yazık...hiç beklemezdim bunu sizlerden. :(